DEYİMDEN ÖYKÜYE
SAMAN ALTINDAN SU YÜRÜTMEK
Geniş bir ovanın üzerinde bir
köy, bu köyünde bir tanecik ırmağı varmış. Irmağın suları aynı anda köyün bütün
tarlalarına yetecek kadar gür olmadığından her gün bu ırmağı bir köylü kendi
tarlasına sulamak için kullanıyor, diğerleri de sıranın kendisine geleceği günü
bekliyorlarmış. Ancak bir gün köyün açıkgözlerinden biri ırmaktan kendi
tarlasına gizli bir kanal yapıp, diğer köylüler bu durumu fark etmesin diye
kanalın üstünü toprak ve samanlarla kapatmış. Böylece tarlasına her gün yeteri
kadar su geliyor, bolca mahsul alıyormuş. Bir süre sonra ırmağın suları azalıp,
bu açıkgözün tarlasından bereket fışkırınca köylüler vaziyetten kuşkulanıp
adamın tarlasına baskın yapmışlar. Birde bakmışlar ki kanallar suyla dolu ve
üzerinde otlar yüzüyor. Cevap belli: “Ulan köftehor, saman altından ne su
yürütüyorsun!'
ATI ALAN ÜSKÜDAR'I GEÇTİ
Bolu dağlarında yaşayan Köroğlu efsanesini duymayanımız
yoktur. Bir sabah Köroğlu kalktığında atını bağladığı yerde bulamamış.
Düşünsenize; Köroğlu gibi biri için Attan mühim ne olabilir ki!
Önce bütün Bolu’nun, sonra da civar illerin altını
üstüne getirmiş Köroğlu ama atını bir türlü bulamamış. Tesadüfen İstanbul’un
Avrupa yakasındaki bir at pazarını gezerken atına rastlamış. Atta onu tanımış
tabi ki. Köroğlu bindiği gibi yıldırım hızıyla uzaklaşmaya başlamış pazardan,
satıcıda tabi peşinden. Kıyıya ulaştığında hemen bir tekne bulup atıyla beraber
Üsküdara doğru yoluna devam etmiş Köroğlu. Satıcı beyimiz kıyıya vardığında
Köroğlu çoktan Üsküdara varmış. Durumu gören biride o ünlü sözü patlatmış:
“Boşuna uğraşma beyim, atı alan Üsküdar’ı geçti.
PABUCU DAMA ATILMAK
Osmanlı döneminde esnaf ve sanatkarların bağlı bulunduğu
teşkilat, ticaretin yanında sosyal hayatı da düzene sokuyordu. Kusurlu malın,
malzemeden çalmanın ve kalitesiz işin önüne geçmek için de ilginç bir önlem
alınmıştı. Bir ayakkabı aldınız veya tamir ettirdiniz diyelim. Ama kusurlu
çıktı. Böyle durumlarda heyet şikayeti ve sanatkarı dinliyor. Eğer şikayet eden
gerçekten haklıysa, o ayakkabıların bedeli şikayetçiye ödeniyordu. Ayakkabılar
da ibret-i alem olsun diye ayakkabıyı imal edenin çatısına atılıyordu. Gelen
geçen de buna bakıp kimin iyi, kimin kötü ayakkabı tamir ettiğini biliyordu.
Böylece pabuçları dama atılan ayakkabıcı maddi kazançtan da oluyor ve gerçekten
pabucu dama atılmış oluyordu.
Yorumlar
Yorum Gönder